SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-CİHAD VE’S-SİYER

<< 1283 >>

EK SAYFA – 1283-3

194. FETİHTEN SONRA ARTIK HİCRET YOKTUR

 

حدثنا آدم بن أبي إياس: حدثنا شيبان، عن منصور، عن مجاهد، عن طاوس، عن ابن عباس رضي الله عنهما قال: قال النبي صلى الله عليه وسلم يوم فتح مكة: (لا هجرة، ولكن جهاد ونية، وإذا استنفرتم فانفروا).

 

[-3077-] İbn Abbas r.a.'ın naklettiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke fethedildiği gün şöyle buyurmuştur: "Artık hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet devamlıdır. Eğer savaşa çağırılırsanız derhal savaşa çıkın!"

 

 

حدثنا إبراهيم بن موسى: أخبرنا يزيد بن زريع، عن خالد، عن أبي عثمان النهدي، عن مجاشع بن مسعود قال: جاء مجاشع بأخيه مجالد بن مسعود إلى النبي صلى الله عليه وسلم فقال: هذا مجالد يبايعك على الهجرة، فقال: (لا هجرة بعد فتح مكة، ولكن أبايعه على الإسلام).

 

[-3078 - 3079-] Mücaşi' İbn Mes'ud şöyle demiştir: "Kardeşim Mücalid İbn Mesud'u Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e getirdim ve: "Bu kardeşim Mücalid size hicret etmek üzere bey'at edecek" dedim. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Artık Mekke'nin fethinden sonra hicret yoktur! Ancak İslam konusunda onun bey'atIni kabul ediyorum" buyurdu.

 

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا سفيان: قال عمرو وابن جريج: سمعت عطاء يقول:

 ذهبت مع عبيد بن نمير إلى عائشة رضي الله عنها وهي مجاورة بثبير، فقالت لنا: انقطعت الهجرة منذ فتح الله على نبيه صلى الله عليه وسلم مكة.

 

[-3080-] Ata' şöyle demiştir: "Ben Ubeyd İbn Umeyr ile birlikte Aişe r.anha'nın yanına gittim. Sebır dağının yakınlarında konaklamıştı. Bize şöyle dedi: "Allah, Resulü'ne Mekke'nin fethini nasip ettiğinden bu yana artık hicret kesilmiştir. "

 

 

AÇIKLAMA:     İmam Buhari'nin kullandığı konu başlığında işaret edilen fetih Mekke'nin fethidir. Ancak bu başlıkta genel bir ifade kullanıldığı için konuyla ilgili olarak verilen hükmün (hicret yoktur) anlam yelpazesinin daha geniş olduğunu düşünmek de mümkündür. Buna göre Mekke dışındaki yerlerin fethedilmesi durumunda da bu hüküm uygulanacak ve Müslümanların fethettiği bir yerden hicret etmek gerekmeyecektir. Bir şehir / ülke Müslümanlar tarafından fethedilmeden önce orada yaşayan Müslümanlar için durumlarına göre üç ihtimal söz konusudur:

 

1. Müslüman olduğunu özgürce ifade edebileceği ve dini görevlerini rahatça yapabileceği imkanlardan yoksun olan (yani baskıcı ve yasakçı bir ülkede yaşayan) Müslümanlardan hicret etmeye gücü yetenlerin buradan hicret etmesi vaciptir / farzdır.

 

2. Müslüman olduğunu ifade etme ve açıklama hürriyetine sahip olan ve dini vecibelerini herhangi bir baskıyla karşılaşmadan özgürce ifa edebilen Müslümanlardan hicret etme imkanına sahip olanların düşman ülkesinden hicret etmeleri müstehaptır. Zira böyle bir hicret Müslüman nüfusun artmasına, Müslümanları desteklemeye imkan verdiği gibi kafirlere karşı cihada katılmayı, onların desiselerinden güvende olmayı ve onlar arasında iyice yaygınlaşmış bulunan çirkin ve haram yaşantı ve uygulamalarla muhatap olmamayı sağlar.

 

3. Esaret, hastalık gibi sebeplerle düşman ülkesinde kalmak zorunda olan ve hicret etme imkanından yoksun bulunan kimselerin orada kalmasında herhangi bir sakınca yoktur. Fakat buna rağmen her şeyi göze alarak hicret ederse bunun mükafatını ve sevabını alır.

 

 

195. BİR MÜSLÜMANIN İSLAM ÜLKESİ VATANDAŞI OLAN GAYR-İ MÜSLİM KADINLARIN VE ALLAH'A İSYAN EDEN MU'MİN KADUNLARUN SAÇLARINA BAKMAK VE ELBİSELERİNİ ÇIKARMAK ZORUNDA KALMASI

 

حدثني محمد بن عبد الله بن حوشب الطائفي: حدثنا هشيم: أخبرنا حصين، عن سعد بن عبيدة، عن أبي عبد الرحمن، وكان عثمانيا، فقال لابن عطية، وكان علويا:

 إني لأعلم ما الذي جرأ صاحبك على الدماء، سمعته يقول: بعثني النبي صلى الله عليه وسلم والزبير، فقال: (اتئو روضة كذا، وتجدون بها امرأة، أعطاها حاطب كتابا). فأتينا الروضة فقلنا: الكتاب، قالت: لم يعطيني، فقلنا: لتخرجن أو لأجردنك، فأخرجت من حجزتها، فأرسل إلى حاطب، فقال: لا تعجل، والله ما كفرت ولا ازددت للإسلام إلا حبا، ولم يكن أحد من أصحابك إلا وله بمكة من يدفع الله به عن أهله وماله، ولم يكن لي أحد، فأحببت أن أتخذ عندهم يدا، فصدقه النبي صلى الله عليه وسلم، قال عمر: دعني أضرب عنقه فإنه قد نافق، فقال: (ما يدريك، لعل الله اطلع على أهل بدر فقال: اعملوا ما شئتم). فهذا الذي جرأه.

 

[-3081-] Hz. Osman taraftarı olan Ebu Abdurrahman, Hz. Ali taraftarı olan İbn Atiyye'ye şöyle demiştir: "Ben senin taraftarı olduğun kişinin niçin insanların kanını dökmeye bu kadar hevesli olduğunu biliyorum. Ben onun şöyle dediğini duydum: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni, Zübeyr ile birlikte bir operasyonu gerçekleştirmek üzere görevlendirerek şu talimatı verdi: "Derhal yola çıkın! Falan yerdeki bahçede Hatib'in verdiği mektubu götüren bir kadın bulacaksınız." Biz de kadını bulunca mektubu vermesini istedik. Kadın: "Ne mektubu! Bana kimse bir şey vermedi!" dedi. Biz de onu tehdit ederek: "Ya mektubu verirsin ya da elbiselerini soyar öyle ararız" dedik. Bunun üzerine kadın mektubu kuşağının arasından çıkarıp bize verdi. Biz de mektubu Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e  getirdik. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hatib'i çağırması için birisini gönderdi. Hatib gelince şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü, benim durumumu araştırmadan acele ile hemen karar verme! Ben kesinlikle İslam'dan dönüp küfrü tercih etmedim. Aksine İslam'a olan sevgim kat kat arttı. Ben Kureyş kabilesine mensup birisi değilim, onlara sonradan katılan bir insanım. Fakat senin ashabından her birinin Mekke'de bulunan Kureyşlilerle akrabalık bağları vardır. Böylece Allah Teala onların Mekke'deki akrabaları sayesinde hem ailelerini hem de mallarını koruyor. Halbuki benim kimsem yok. Ben de orada bulunan ailemi korumalarını sağlamak üzere Kureyş'in desteğini almak istedim." Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun doğru söylediğini ifade etti. Hz. Ömer ise iyice hiddetlendi ve: "Ey Allah'ın Resulü, müsaade edin şunun boynunu vurayım! Baksanıza münafıklık yaptı!" dedi. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu: "Ne biliyorsun, belki de Allah Teala Bedir ehlinin / Bedir savaşına katılanların her haline bakmış ve şöyle buyurmuştur: Dilediğinizi yapın." Kim bilir, belki de Hz. Ali'nin böyle fütursuzca kan dökme cesaretinde bulunmasının sebebi de bu olabilir!"

 

 

AÇIKLAMA:     İmam Buhari'nin burada naklettiği rivayet ile kullandığı başlık arasındaki ilişki açıktır. Zira bu olayı anlatan başka bir rivayette kadının mektubu saç örgülerinin arasından çıkardığı nakledilmektedir. Zorunlu durumlarda kadının elbisesinin çıkarılması hükmü ise Hz. Ali ile Zübeyr'in kadını "Ya mektubu verirsin ya da elbiselerini soyarız" diye tehdit etmelerinden çıkarılmıştır.

 

Yukarıdaki rivayetin senedinde geçen kişi Ebu Abdurrahman es-Sülemi'dir. (Osman taraftarı diye tercüme edilen) Osmani kelimesi ise Hz. Osman'ın Hz. Ali'den daha üstün olduğunu savunan kişileri anlatır. Buna karşılık (Hz. Ali taraftarı diye tercüme edilen) Alevi kelimesi Hz. Ali'nin Hz. Osman'dan daha faziletli olduğunu düşünen kişiler için kullanılır. Bu düşünce ehl-i sünnet çizgisinde olan Kufe'li bazı insanlar tarafından benimsenmiştir.

 

İbnü'l-Müneyyir şöyle demiştir: "Burada nakledilen rivayette kadının Müslüman mı yoksa İslam ülkesi vatandaşı bir gayr-i müslim (zimmi) mi olduğu açıklanmamıştır. Ancak kendilerine bakmanın haram oluşu açısından Müslüman ile gayr-i müslim kadın arasında herhangi bir fark yoktur. Fakat zorunluluk halleri bu hükmün dışındadır."